31 Ağustos 2012 Cuma

Seni bazen o kadar özlüyorum ki. Her gece gibi yalnızlığın gerçek sonuna koyuyorum başımı. Çok uzun süre geçti. Çok kanamış bir yara sadece güçsüz zamanlarımda yeniden kanıyor. Yalan söyleyemem sana. Bazen hiç gelmiyorsun bile aklıma. Eskisi gibi, ilk zamanki gibi çığlık çığlığa kimse bağırmıyor. Ama bazen işte, uykuya daldığımda. İçine sokmasına kızdığım aklım kopup gidiyor damarlarından, uykusuz kalmak uğruna bir gezintiye çıkıyor ruh, en özgür olduğu zaman. Şimdi aramızda ülkeler var ve sınırları, uçak rotalarının görünmez çizgilerini taşıyan ağır okyanus suları, üzerinde kuşların uçmadığı bucaksız denizler, hepsi eskiden yaptığımız gibi tartışılmamış şeyler saklıyorlar. Keşke bir okyanusun ortasında olsaydı her şey. Şimdi ortamızda, mutfakta yere oturup elimizde beş küp şekerli çaylarımızla kafamızda kurduğumuz dünya var. Kuru topraklar ve anlaşılmayı bekleyen milyarlarca düşünen canlı. Keşke gerçekten düşünenlerin ortasında kalmış olsaydık hep. Tek avuntum da aramızdaki mesafe kadar zavallı. Bazen aklına geldiğimi düşünüyorum, benim için üzüldüğünü, senin de uzandığını düşünüyorum çoktan her şeyi kaldırdığımız raflara. Başka bir mutfağın parkelerine basıyor ayaklarım. Yüksek tavanlarda ne rüzgar var, ne de uçan kuşlar. Ortasında düşüp ölüyorlar. Hayalini kurarken heyecanlandığımız dilimlerine sahibiz hayatın şimdi, şimdi iki ayrı dilimiyiz hayatlarımızın. Hiç kir pas tutmadan boşluklar devam etmek geliyor içimden hepsine, ama çok uzağız şimdi. Ağzımızdan artık kelimesi çıkıyor, o kadar büyüdük, uzağız içimizdekilerden. İçi boş tüm kelimelerin anlaşılması zor kitaplar yazdırdığı bir dilin kucağındayım. Aklıma sen gelince, parklara bakıyorum, çatısında bahçeleri olan binalara, ışıkların vurduğu camlarına. Sokaklarda yürüyorum. Marketlere girip, hiç bir tanesini almayacağım şeyler dolduruyorum sepetime, kameraların bağlı olduğu ekranda kendime bakıyorum dikilip, sonra hepsini kasaya en yakın iki rafın ortasında terk edip çıkıyorum. Aynı anda durduruyorum kalplerimizi, eskiden yaptığımız şeyleri yaparak. Saate bakıyorum, kolumun en soğuk kıvrımına, zaman durmamış. Yaptıklarımın hiç bir anlamı yok gibi. Bir başka şehirde o kadar yalnızım ki bazen, onu, iki yanında da sonu görünmeyen bir tünele benzetiyorum, beyaz floresanların apaydınlık yaptığı, upuzun tertemiz asfaltın hacmi, bilmiyorum ki ne tarafa koşsam, bir daha girmeyecek şekilde çıkarım buradan. Tek yapabildiğim betimlemek onu. İnsanın en özel acıları sadece betimleyebildiği anlar. Hiçbir şeye benzemeyecek kadar yakan şeyleri, gördüğümüz şeylere benzetiriz. Sen de biliyorsun, kutsalsa görünmesine ihtiyacı yok. Kutsal acılar. Başka bir mutfağın tabanına değiyor vücudumun sonu. Beşinci küpü atıyorum köşesinden beyaz kupanın. Kalplerimizi durduruyorum. Kolumdaki saat de yok. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder